20 Nisan 2010 Salı

Katliama doymayan dünya


Fok katliamı kotasını bu yıl 50 bin artırdılar!!!
İnsanın elinde herşey bir meta! Kendi cinsi de dahil. İnsan derisinden çantalar, cüzdanlar, ceketler moda olsa ilk önce katledilecekleri nasıl sınıflandırırlar acaba?! Kafasına odunla vura vura, acıdan deliye döndürerek, öbek öbek meydana gelen kan göllerini birleştirip geniş bir alana yayarak bembeyaz buzlaşmış karı kanla besleyip, arkasına da devlet desteği alıp (burası en güzel kısmı: devlet destekli insan katliamı, hiç yabancı gelmiyor, değil mi?) fotoğraflarını da yayınlara bastırıp marifeti belgelemek övgüye değer bir faaliyet olurdu. Oluyor da. İnsanlara değil ama foklara, penguenlere, yumurtlama dönemindeki çupralara, lüferlere yapılanlar bunlar işte. Kimse kızmasın, bozulmasın, ha insanlara yapılmış ha hayvanlara yapılmış bu muamele hiç farkı yok. Kaldı ki ciddi ciddi dünya tarihi çeşit çeşit insan katliamları görmedi mi ve hala da devam etmiyor mu cinayetler!
Kanada Hükümeti fok sayısındaki artıştan dolayı (?) 50 bin daha fazla fok öldürebilirlik izni vermiş bu sene. Pardon da sen kimsin? Sen bu izni neye binaen verebiliyorsun? Kanada'dan ışık hızıyla Türkiye'ye geçiyoruz. Oralarda olur da böyle saçmalıklar bizde olmaz mı hiç, ne münasebet!! Lüferlerin yumurtlama dönemi olan şu tarihlerde avlanma yasağı başlıyorken sevgili Tarımdan sorumlu devlet eframız av mevsimini 15 Hazirana kadar uzatıyor. daha çok avlanın, yok edin yeni lüfer neslini, yumurtalara ölüüüüümmmmm!!! Vee ikinci iyi niyetli özgürlük (özgürlüğümüze çok bağlıyız cidden devletçenek! Halktan neden esirgeyelim canım!!) yumurtaları hacamat eden yasaklanması planlanan "gırgır" tipi teknelerin ava çıkmasına izin verilmiş. Tabi gırgır'ı olanlar napsın di mi suçu ne caanım balıkçımın! Siz köleler neye kime hizmet ediyorsunuz? Bu para denen metanın sonu gelecek bir gün, o zaman ne yapacaksınız? Yok kişiliğinizde varsa bu tip bir zalim cahillik, umalım ki nesillere aktarılmasın... Sizlerden nesil türemesin. SOYUNUZ KURUSUN.

9 Nisan 2010 Cuma

bilmezlik...

kafamın içi çeşit çeşit sebzelerden oluşan karmakarışık bir çorba kıvamında. ama bir sebze çorbası gibi leziz ve keyif verici değil. bir arkadaş edindim kendisi hayatta değil. adı Dicle. Dicle Koğacıoğlu. Sabancı Univ. öğretim üyesi. geçmiş zaman kipi kullanmıyorum, kullanamıyorum. oysa yeni tanıştım,olanlardan yeni haberim oldu. esef duyuyorum. kendimden de, Dicleyi bu noktaya getiren olaylardan da... bir yandan da ne yalan söyliyeyim imreniyorum ona. duyarlılığına, cesaretine. asla zayıflık olduğu düşüncesinde değilim. ekşisozlukte öğrencileri yakınları yazmıslar çokça hakkında. bir tanesi demiş ki: "keşkelerden hoşlanmam ama keşke farketseydik ve psikolojik destek almasını sağlasaydık". nasıl büyük bir yanılgıya düşmüş arkadaş, yazık. Dicle kendi sorunlarından dolayı atlamadı İstanbul'un rüzgarı eşliğinde Boğazın tatlı tatlı öldüren serin sularına. hepimizin, Türkiyenin, dünyanın, insanoğlunun aşılamayan, aşılması/bitmesi istenmeyen sorunları yüzünden "çok acı var, dayanamıyorum" dedi ve gitti. yoksa sevgilisiyle sorunlarından, maaşının yetersizliğinden, haftasonu avmlere gidecek zaman bulamamasından, aldığı kilolardan, arabasını yeni ve üst modelle değiştirememesinden, ailesiyle geçimsizliğinden, sigarayı bırakamamasından, vs. zırvalıklardan (evet zırvalık, üzgünüm) dolayı kimbilir nasıl bir ruh hali içinde sabahın 6sında yürümedi korkuluklara. biz yüzümüzü diğer tarafa çevirirken tinerci bir çocuk gördüğümüzde, iç göç sonucu altın topraklı İstanbul'a gelip kot taşlamacılığını çok değil 2 sene yapıp ölümüyle sözleşme imzaladıktan sonra ıskartaya çıkarılıp çöp toplayıcılığıyla yetinmek zorunda kalan gencecik yürekler için "gelmeseymiş kardeşim" derken, sokaklarda rezil şartlarda, çalışmaması gereken yaşlarda arabaların önlerine atılan mini mini bebeleri gördüğümüzde "anaları tutsaymış kendini de doğurmasaymış" derken, doğusunda batısında zarını isteğiyle/istek dışında yırtmış olduğundan ölüme mahkum edilen kızlarımıza/kadınlarımıza "manussuzluğun sonu budur" derken, Dicle, Dicleler çok acı var dayanamıyorum deyip onurluluklarını gösteriyorlar duyarlılıklarının, İNSANLIKLARININ yanında...
çok var daha... söylenecek, söyleyip kendi kulaklarımızdan dinlenecek, yüzyıllar geçsede düzelmeyecek, düzelip değişmesine izin verilmeyecek yüzlerce vak'a var... kafam çorba, her yere dökülüp saçılmış durumda. etrafı toparlamam lazım. yoksa dağınık bu zaten derler, lafına bakılmasa da olur. en nefis kaçış ve karalama yolu.
HOŞGELDİM!!!