26 Şubat 2012 Pazar

Masumiyet 2 ve Kader'le ilgili...

Masumiyet filmi üzerine bir kez daha yazmam gerektiğini fark edeli beri içim kıpır kıpır ve endişeli. Hem heyecanlanıyorum hem de filmle ilgili aklımdakileri hakkıyla kullanamamaktan endişe duyuyorum. Mesela Uğur karakteri... Bekir ve Uğur karakterleriyle ilgili Haluk Bilginer ve Derya Alabora'nın söyleşilerini izledim. Derya Alabora'nın Uğur ile ilgili söylediği harika bir şey vardı: Uğur bu kadar kararlı olmasa, kimse onu peşisıra takip etmezdi, ne Bekir ne Yusuf... Film bunun üzerine kurulmuş hatta filmler. Kader'i de tekrar izleyince herşey yerine öyle güzel oturdu ki... Demirkubuz gerçek bir usta. Uğur kimseye gel demiyor, kimseden yardım istemiyor. Sadece Zagor'un peşinden gidiyor da gidiyor. Kayıp bence. Yani bir yerden sonra bu takip etme, yer değiştirme, hayat kuramama... gençken katlanılır ama daha da yaşlanınca sanırım artık arkadaki sebebin ortadan kalktığı salt bir amaca dönüşüyor. Zagor'a aşık mı hala yani Uğur? Zagor Uğur'un hayatını, ailesini herşeyini  elinden alıyor bir anlamda, mahvediyor kadını. Ama o ısrarla gidiyor.

Bekir'in dönüşümü çok gerçekçi. Zaten yaşlanmış Bekir (Haluk Bilginer) anlatıyor ünlü tiradında. Bekir sakin, sessiz, kendi halinde, temiz bir gençken Uğur'la birlikte muazzam bir dönüşüm gerçekleştiriyor. Hiç abartı yok. İnsanlar ne şekillerden ne şekillere giriyorlar bu dünyada. Uğur'un ailesindeki değişimler zaten tahmin edildiği yönde gerçekleşiyor. Yusuf'a bakıldığında onunki de Bekir'in değişimine benziyor aslında. Yani Uğur'un dokunduğu herkes bir anda onun doğuştan satıcısı kimliğine bürünüyor! Ama Uğur'daki dönüşümü göremedim ben. Değişiyor evet, ama karakterinde bir dönüşüm gerçekleşmiyor. Gençken de Zagor vardı onun için, mahallede adı çıkmıştı; yolluydu. İlerleyen yaşlarında da bu değişmedi... Sadece yaşam tarzını işe dönüştürdü, para kazanmaya başladı, Zagor için kendinden geçti. Çocuğunun olması bir şey değiştirmedi de ifade de etmedi onun için. Zaten sonunda da ölüp gittiler. Uğur sadece yaşlandı, yoruldu ama karakteri hep aynı kaldı. Ben farkedemedim en azından dönüştüyse de...

Söyleşilerin linklerini paylaşmak istiyorum. Ve izlediğim en güzel filmlerdendi ikisi de... Emeğine sağlık Demirkubuz:)

Efsane tirad: http://www.youtube.com/watch?v=mXDac_BHkE0


http://www.youtube.com/watch?v=vugK_5j-1oA&feature=related


http://www.youtube.com/watch?v=L7IsESf08BU&feature=related

Selamlar...

16 Şubat 2012 Perşembe

Bekleme Odası'na hoşgeldiniz...




Karakterleri güzel çizilmiş bir Demirkubuz filmi daha: Bekleme Odası...

Birkaç mekanda, birkaç kişi arasında, birkaç diyalogla geçen bir film. Ama akıcı, dinamik bir yapıya sahip yanısıra. Yani NBC filmlerinin sıkıntılı bekleyişi yok filmde. Tabi kara çalmak istemem NBC filmlerine nihayetinde o kadar ödülü boşuna almıyor...da işte bana daral geliyor bazılarında... 


Ahmet, yönetmen, Zeki abimiz oynamış, çok da güzel olmuş. 
Serap sevgilisi. Kadınla sinir bozucu bir biçimde ayrılıyorlar. O sahnede gıcık oluyorum Ahmet'e. Sonra Elif - asistanı- yok oluyor ortadan, Kerem -Elif'in 4 yıllık sevgilisi, düzgün, duyarlı, akıllı, sevgi dolu bir çocuk- ve Ahmet'in Elif ve yaşamsal ilişkiler üzerine geçen ufak bir sohbeti. Ahmet çok demokratik, çok saygılı, kendisini neyin kıracağını, neyin sarsacağını ve neyi hiç bir şekilde önemsemeyeceğini iyi biliyor. 


Kerem-Ahmet sohbetinden ikisi ile ilgili kayda değer ipuçları alıyoruz. Elif çıkıp geliyor Ahmet'in kapısına doğru, Kerem'in aslında çok iyi tahmin ettiği gibi. Ahmet Elif'le bir şeyleri deniyor. İstiyor yani çok aşikar. Ama Kerem var Elif'te bir yerlerde. 


Ahmet sorgulamıyor, kıskanmıyor, yani ben Ahmet'i o kısa ilişkide çözümledim. Çok saygı duydum, anlam verdim hareketSİZliğine. 


Elif tabi her kadın ve aslında adam gibi sorgulanmak, kıskanılmak, kendisinden beklentiye girilmesini, kendisine "dur"/ "gitme" denmesini istiyor. Hepimiz istiyoruz bunu her daim her türlü ilişkimizde. Yani evcil hayvanımızdan bile beklentimiz bu. 


Gözleri ağlamaktan şişmiş insana menemen yer misin diye de sorulmaz ki ya! 
                                                                                                                  (Elif) 


Elif gidiyor hem de bir gece önce Ahmet'ten hiç beklenmeyecek bir vazgeçirme çalışmasını yaşamış olmasına rağmen. Elif de anlıyor benim gibi Ahmet'i. Kerem'e dönüyor. Yapamaz çünkü, sürdüremez böyle bir ilişkiyi. Ama Ahmet'in aslında bağıra çağıra söylediği şu ki: 
"Beklentiye girmek zarar verir. Soru sorma, hiç birşey umma, akıntıya kulaç atma..."
Bu Ahmet'in ilişkilere karşı olduğu anlamına gelmiyor tabi... Film Ahmet'in evindeki 3. gördüğümüz kadın olan Sanem'le bitiyor. 


"Başkalarıyla mutlu olan kadınlar bana kendimi hep kötü hissettirmiştir"
                                                                                                                                               (Ahmet)


Bu da benden olsun:


"Umma ki küsmeyesin."





15 Şubat 2012 Çarşamba

Beş Şehir ve Masumiyet üzerine ufak tefek birşeyler...



 Sonunda Masumiyet filmini izledim. 1997 yapımı bir Zeki Demirkubuz filmi. Bu aralar sevdiğim yönetmenlerin filmlerini arşivlemek istiyorum aslında Demirkubuz'la başlayabilirim programıma. Kader ve Kıskanmak'tı yönetmenin izlediğim filmleri. Aslında filmle ilgili ayrıntılı olarak yazmak istiyorum ama şimdilik sadece filmin bende bıraktığı etkiden bahsetmek niyetindeyim. Tam anlamıyla çöküntü. Doğum yaptığımdan beri bu tür iç paralayıcı filmler izlememeye azami özen gösteriyorum ama bu denli ağıt dram olduğunu bilmeden başladım ve bırakamadım da. Ha evet Babam ve Oğlum gibi değil yani iç paralayıcı derken ağlamaktan içim çıkmadı. Sadece anlatılan hikayenin ne denli gerçek olduğunu bilmekti içimi ezen. Hayır hayır gerçek bir hikayeden yola çıkılmış değil. Ve evet evet gerçek sayısız yaşamla vücut bulmuş bir film. Yürüdüğümüz tertemiz caddelerin, geçtiğimiz güzel mağazalı, keyifli, parlak insan topluluklarının boy gösterdiği mahallelerin arka sokaklarında vuk'u bulan sayısız yaşamlar... Neyse benim istediği  kadar içim ezile dursun, kuşaklarca aktarılan veya yeni yaratılan trajediler hep varolacak ve ben de pek çoğumuz gibi "ay içim karardı değiştir şu kanalı" / "Aman aman bizden uzak olsun" gibi güzide cümleleri kullanarak unutacağım hemen herşeyi.
http://youtu.be/vugK_5j-1oA


Vee Beş Şehir... Sanki ben dramlardan kaçarken onlar da sürekli iz üstünde beni kovalıyorlar gibi... Onur Ünlü/Eyüp Boz adını göründe hiç duymadığım ve bu yüzden esef duyduğum filmi hemen izlemeye koyuldum. Ardarda çok güzel denk geldi:)) Beş kişi, beş apayrı hayat, kesişmeler, içiçe geçmeler, düğüm olmalar vee mutsuz son... Hastalıklı, son derece arıza beş kişi... Ee hal böyleyken iki yanlış bir doğruyu götürmüyor beş yanlış herşeyi alıp götürüyor.





Sıradaki filmim Bekleme Odası olsun...

Görüşürüz...

Tekrar hoşgeldim:))